Bizans tahtı entrikaları: Katiller ve kurbanlar
Bizans İmparatorluğu‘nun başkenti Konstantinopolis’te imparator ve imparatoriçelerin bile acımasızca katledildiği entrika, şiddet ve hile ile ayakta kalmayı başaran bir monarşi hüküm sürmekteydi.
Phocas
Phocas [1] (547 Trakya – 610 Konstantinoolis), İmparator Maurice döneminde, ordunun gedikli subaylarından olup, askeri bir ayaklanmaya önderlik etmiş, isyan başarılı olunca imparatorluk görevini gasp edip meşru imparatorun boynunu vurdurmuştur. Phocas, Konstantinopolis‘in asil ailelerinden destek alacağına inanıyordu bu yüzden akrabalarını yüksek askeri pozisyonlara yerleştirdi ve muhaliflerini acımasızca temizledi. Bununla birlikte Phocas, hem yönetici hem de askeri açıdan beceriksiz bir lider olup, onun yönetiminde Bizans İmparatorluğu, Batıda Balkanlar üzerinden Avar ve Slavlar Doğu da ise Sasaniler tarafından tehdit edilmekteydi. Phocas’ın beceriksizliği ve gaddarlığı yüzünden Afrika’da valisi Yaşlı Heraclius ona isyan etti. Soylu toprak sahipleri, güçlerini ve nüfuzlarını ellerinden aldıkları için Phocas’a karşı ayaklanınca İç savaş başladı. Yaşlı Heraclius’un oğlu Genç Heraclius, 5 Ekim 610’da Konstantinopolis’e girdiğinde Phocas’ın derhal başını kestirdi ve kendini imparator ilan etti.
II. Justinianos
Justinian veya Jüstinyen[2] (668- 11 Aralık 711), 685-695 ve ikinci defa 705-711 arasında saltanat süren Herakleios hanedanına mensup son Bizans imparatoru olup, tıpkı adaşı I. Justinian gibi Roma İmparatorluğu‘nu eski ihtişamına geri getirmek isteyen istekli ve tutkulu bir yöneticiydi. 686’da Roma Konsülü unvanı da almış ve bu unvanı alan son Bizans imparatorudur. Buna rağmen ülkeyi babası IV. Konstantin’in inceliklerinden yoksun yönetmiş ve gittikçe büyüyen muhalefetin tepkilerine aldırmamıştır. Ermenistan ve Kafkasya seferlerinde başarı gösteren ama 692’de Araplara karşı son savaşta Sebastopolis Muharebesi’nde başarısız olunca hapse atılan yüksek rütbeli general Leontius, hapiste kendini ziyaret edenlerce lider olarak kabul edebileceğini öğrenmiştir. Bu ziyaretçilerden iki keşiş onun başında imparatorluk tacı olarak bir rüyada gördüklerini kendine söylemişlerdir. 695’te Justinianos tarafından affedilen, hapisten çıkartılıp yeni kurulan Hellas Theması’na askeri vali olarak atanan Leontius, askerleri ve kalabalık eşliğinde Ayasofya‘ya yürümüş, II. Justinianos ile arası bozuk olan Konstantinopolis Patriği de kendisine destek verince II. Justinianos’u yakalalatarak Hipodrom‘da kendine küfürler yağdıran halka zincirler içinde gösterilmiştir. Leontius, IV. Konstantinos ile olan yakın dostluğu nedeniyle II. Justinianos’u öldürtmemiş ama burnunu ve dilinin bir kısmını kestirerek[3] Justinianos’un tahta bir daha çıkmasını önleyeceğini düşünmüştür. Kırım’da Cherson şehrine hiç geri dönmemek kaydıyla devamlı bir sürgüne gönderilmişse de oradan kaçarak Hazar kağanı Busir ve sonrasında Bulgar Kralı Tervel’in sağladığı Slav ordusunun desteğiyle Konstantinopolis üzerine yürümüştür. Taraftarlarının yardımıyşa tahtı yeniden ele geçiren Justinianos, 15 Şubat 706′ da son gaspçı imparator olan Tiberius‘u ve ondan bir önceki gaspçı imparator olan ve bir manastıra gönderilmiş olan Leontios‘u hemen idam ettirmiştir. Ayrıca gaspçı olarak adlandırılan her iki imparatora da taç giydiren Konstantinopolis Patriği I. Kallikanos’un gözlerine mil çektirerek kör etmiş ve Roma’ya sürgüne göndermiştir. İkinci saltanatı birinciden bile daha gaddarca olunca 711’de yeniden devrilmiş, ordusu tarafından terk edildiğini görmüş, yeniden sınır dışı edilmeden ve Konstantinopolis’in dışında idam edilmeden önce altı yıl boyunca hüküm sürmüştür.
İrene
İrene, Atinalı İrene[4] veya Irene Sarantapechaina[5], (752, Atina-9 Ağustos 803, Midilli) Doğu Roma İmparatorluğu’ndaki ikonların kullanılmasında yardımcı olduğu
için Yunan Ortodoks Kilisesi’nce azize ilan edilen Bizans imparatoriçesiydi[6]. 780 Eylül ayında kocası IV. Leo’nun ani ölümünün ardından 10 yaşındaki oğlu VI. Constantine’in koruyucusu olarak iktidara geldi. Aynı yılın sonlarında, Leo’nun üvey kardeşi Nicephorus, tahtı ele geçirmek için ikonoklast taraftarlarınca desteğinde bir komploya kalkışmışsa da İrene tarafından yenilgiye uğratılmıştır. 730’da yasaklanmış olan ikonların kullanımının restorasyonunu destekleyen imparatoriçe Konstantinopolis’in Patriği olarak Tarasius’u seçti ve ardından konuyla ilgili genel bir kilise konseyi toplantısı istedi. 786’da toplanan konsey ikonoklast hareketine bağlı askerler dağıtılınca hem Roma Katolik Kilisesi hem de Doğu Ortodoks Kilisesi tarafından Yedinci Ekümenik Konsey olarak tanınan bir başka konsey, 787’de Nicaea‘da toplanmış ve ikon kullanımına izin vermiştir. Constantine olgunlaştığında annesinin imparatorluk üzerindeki kontrolündeki etkisine karşı çıkmışsa da İktidarı ele geçirme girişimi İmparatoriçe tarafından bastırılmıştır. 790’da Küçük Asya’nın themaları (idari bölümleri) İrene’ye karşı ayaklanınca Constantine imparator olmuş ve annesi saraydan kovulmuştur. Bununla birlikte 792 Ocak ayında İrene saraya dönmekle kalmadı, eş-yönetici olarak görevine devam etmesine izin verildi. 797’de piskoposlar ve bazı saray görevlilerinin de desteğiyle oğlunu kör ettirip tutuklatarak tek başına hüküm sürmeye başladı. 798’de Kutsal Roma-Germen imparatoru Charlemagne ile diplomatik ilişkiler kurmakla kalmadı, 802’de Charlemagne evlilik planları yaptıysa da Bizans tarihçisi Theophanes’e göre, plan Irene’in sevgililerinden biri tarafından engellendi. 802’de askerlerin desteğini alan Maliye Bakanı Nicephorus, İrene’yi tahttan indirerek önce Prinkipo adasına (Büyükada) rahibe olarak kapatıldı, sonra Midilli’ye sürdü. 9 Ağustos 803 tarihinde orada eceliyle ölen İrene’nin cesedi İstanbul’a getirilerek Büyükada’da bulunan manastırına gömülmüştür.
I. Basil
I.Basil veya Makedon Basil[7], (811-886) Makedonyalı mütevazı bir köylü ailesinden gelen Bizans imparatoru Makedon hanedanını kurmakla kalmamış, sonradan Yunanca Basilica olarak bilinen Yunan yasalarını formüle etmesiyle ünlenmiştir. Konstantinopolis’te hızla yükselen basil, İmparator III. Michael’ın dostluğunu ve himayesini kazanmıştır. Basil, büyük bir manipülatör olup, kendine taht yolunu açmak için bir dizi cinayet işlemiştir. Michael’ın kendisine olan iyiliğinin azaldığını hissettiğinde önce 866’da imparatorun amcası Caesar Bardas’ı ve 867’de kendi lehine geri çekilme belirtileri göstermeye başlamış olan impatatoru vahşice öldürmüştür. Basil, Michael III’ün Araplar ve müttefikleri Pavlusçular’a karşı başlattığı saldırılara devam etti ve bir miktar başarı elde etmiştir. Fırat bölgesinde Melitene şehrini ele geçiremediyse de amcası Christopher’ın çabalarıyla Armenia eyaletinde Pavlusçuları önemli ölçüde ezmeyi başarmıştır. Hayatının son yıllarında oğlu Leo’ya karşı acımasızca önyargılı davranmıştır. Basil bir av sırasında ölmüştür. 11. yüzyıl tarihçisi Psellus, Makedon hanedanı hakkında “cinayet ve kan dökülmesine dayanmakla birlikte, benim için bilinen diğer ailelere göre daha fazla kutsandı” kaydını düşmüştür.
II. Basil
II. Basil veya Bulgar Katili Basil[8] (958- 15 Aralık 1025), Bulgaristan’ı fethederek korkunç lakabını alan acımasız
Bizans imparatoru olup, yakaladığı 15.000 Bulgar askerinin gözlerini kör ettirmiştir. Balkanlar, Mezopotamya, Gürcistan ve Ermenistan’da kazandığı askeri başarılarla imparatorluğun sınırlarını korumak bir yana genişletmeyi de başarmıştır. Kilisenin güçlü toprak çıkarlarına saldırarak iç otoritesini arttıran imparator kurnaz bir hükümdar olup, varlıklı toprak sahiplerini kendisine karşı isyan etmeye cesaretlendirdikten sonra güçlerini sınırlandırmıştır. II. Romanus ve Theophano’nun oğlu olan Basil, 960’ta kardeşi Konstantin ile ortak imparator olmuşsa da kardeşi hep arka planda kalmıştır. 963’de babalarının ölümünden sonra II. Nicephorus Phocas ve I. John Tzimisces’in yardımlarıyla ülke verimli bir şekilde yönetilmişse de amcası Tzimisces’in 976’da ki ölümünden sonra Gürcistan’dan ve Bağdat’taki Halife’den destek gören iki Bizans generali II Basil’e meydan okumuştur. Uzun bir mücadeleden sonra ve Kiev prensi Vladimir’in yardımıyla ikisi de 989’da mağlup edilebilmiştir. Bazı Rus askerleri imparatorların koruyucusu ünlü Vareg Muhafız Gücü olarak II. Basil’in hizmetinde kalmıştır. 986’dan 1014’e kadar, Bizans ile Bulgaristan arasında, zaman zaman kesintiye uğrayan bir savaş sürse de sonunda Basil Ochrida’ya doğru ilerleyerek kendisine “Bulgarların Katili” adını veren ezici zaferi kazandı. Basil tüm Bulgar ordusunu kör ederken 100 adamdan birisinin bir gözünü sağlam bırakarak askerlerin çarlarına geri dönebilmelerini arzuladı. Güney İtalya’daki Bizans kontrolünü güçlendirmeyi ve Sicilya’yı Araplardan geri kazanmayı da planlamışsa da 15 Aralık 1025’te ölünce bu sefer gerçekleşmemiştir. Bizans imparatorları arasında en uzun süre hüküm süren unvanını elinde tutan Basil öldüğünde imparatorluk sınırları Güney İtalya’dan Kafkasya’ya ve Tuna’dan Levant’a kadar uzanıyordu. Basil, Kutsal Havariler Kilisesi’ndeki son lahitte gömülmesi planlanmışsa da son anda erkek kardeşi ve halefi VIII. Konstantin den Konstantinopolis surlarının dışındaki Hebdomon Sarayı kompleksinde Aziz John Kilisesi’ne gömülmesini vasiyet etmiştir. Basil’in mezartaşında şunlar yazmaktaydı: “Cennetin Kralı’nın beni İmparator olmaya çağırdığı günden beri kimse benim mızrağımın boşa çıktığını görmedi. Hayatım boyunca uyanık kaldım ve korudum. Yeni Roma’nın çocukları hem Batı’da hem de Doğu’nun karakollarında coşkuyla savaşıyor… Sen şimdi burada türbemi görüyorsun, beni ettiğin dualarınla yaptığım seferler için ödüllendir”. 1204 Dördüncü Haçlı Seferi’nde İstanbul’un yağmalanması sırasında, Basil’in mezarı, Haçlıları tarafından tahrif edilmiştir.
I. Andronikos
I. Andronikos Komnenos[9] (1118, Konstantinopolis- 12 Eylül 1185, Konstantinopolis) 1183-1185 arasında Bizans imparatoru olup, Komnenos Hanedanı‘nın son temsilcisiydi. Devlet düzeninde reform yapmaya çalıştıysa da Batı Hıristiyanlığına karşı gösterdiği büyük düşmanlık Norman istilasını hızlandırmıştır. İmparator I. Manuel Komnenos’un kuzeni olan Andronikos, Manuel’in ölümünden sonra imparatoriçe Antakyalı Maria’nın[10] yönetimine karşı çıkmış, 1182 baharında bir ordu kurarak genç imparator II. Alexius’un koruyucusu olduğu iddiasıyla Konstantinopolis’e girmiştir. Andronikos’un iktidarı ele geçirmesinin ilk sonucu Konstantinopolis’te yaşayan çoğu Pisalı ve Cenevizli olan Latinlerin katliama uğraması olup, durumu engellemek için hiçbir şey yapmamıştır. İmparator kısa süre sonra Alexios’u annesinin ölüm emrini imzalamaya zorlayarak Antakyalı Maria’yı öldürtmüş, 1183 Eylül’ünde ise Alexius’u boğdurmuştur. Andronicus görevini meşru hale getirmek için, 65 yaşında olmasına karşın Alexius’un 13 yaşındaki dul karısıyla evlenmiştir. Andronikos, çürüyen siyasi sistemi yeniden düzenlemiş, makamların satışını yasaklamış, yozlaşmış yetkilileri cezalandımış ama hepsinden önemlisi, imparatorluğun birliğini zedeleyen büyük feodal soyluların ve toprak sahiplerinin gücünü kontrol etmeye çalışmıştır. Manuel’in Batı yanlısı politikasını reddederek Doğu kilisesinin bağımsızlığını ön plana çıkarmış bu suretle Bizans-Roma düşmanlığını körüklemiştir. 1183’te, Macaristan kralı III. Bela[11] bu yüzden imparatorluğu istila etmiş ve birçok şehri yağmalamıştır. Buna ek olarak 1185’te II. William’ın önderlik ettiği Sicilyalı Normanlar, imparatorluğun ikinci şehri Selanik’i işgal etmişlerdir. Normanların yaklaştığı Konstantinopolis’te halk arasında paniğe ve isyana sebep olmuş, II. Isaac Angelus imparator ilan edilmiştir. Andronikos kaçmaya çalıştıysa da nihayetinde yakalanmış, işkence görmüş ve sokak çeteleri tarafından korkunç bir şekilde öldürülmüştür.
Zoi Porphyrogenita
Zoi[12] (978 – 11 Haziran 1050), 11 Kasım 1028’den ölümüne dek hüküm süren Bizans imparatoriçesi, çocuğu olmayan II. Basil’in yeğeni, VIII Constantine’in kızı olup, kızkardeşi Theodora ile birlikte Makedon hanedanının tek ve son mirasçısıydı. Üç kez evlenen Zoi, evlilikleriyle üç kocasının her birinin saltanatını meşrulaştırmışsa da çok sayıda aşk ilişkisi yaşadığı biliniyordu. 50 yaşındaki Zoë, babasının arzusuna uyarak önce Romanos Argyros ile evlenmişse de sıkıntılı geçen beş yılın ardından III. Romanos banyosunda ölü bulundu. Adamın boğularak ya da zehirleyerek öldürdüğü söyleniyordu ki dedikoduları doğrularcasına Zoi aynı gün 20’li yaşlardaki genç sevgilisi Paphlagonialı Michael’la evlendi. Ancak çok geçmeden Michael’in komplocu olduğu ortaya çıktı 56’sındaki Zoi, bir manastıra sürüldü. Michael’ın saltanatı, selefinden daha başarılı olmayıp, kardeşi Hadım John Orphanotrophos’un yönetim üzerindeki etkisi aristokrasiyi rahatsız etmekteydi. Yüksek vergi oranları ve John’un vergilerin nakit olarak ödenmesi yönündeki makul olmayan talepleri yüzünden 1040’da Peter Deljan liderliğinde bir isyan çıkmıştır. Deljan, eski Bulgar Çarı Samuel’in oğlu (ya da torunu) olduğunu iddia etmiş, isyancılar, Belgrad, Niş ve Üsküp gibi önemli şehirleri ve imparatorluğun ikinci önemli kenti Selanik’i kuşatmaya bile gerek duymadan ele geçirmişlerdir. Bununa birlikte Deljan, ortağı Alousianos tarafından ihanete uğrayınca isyan 1 yıl içerisidne bastırılmıştı. Zoi, yedi yıl sonra ölen kocasının yeğenini evlat edinmek zorunda bırakıldı. Ayrıca Zeta (Sırbistan) Prensi olan Stefan Vojislav 1034’da isyan çıkarmış ve 1042’de Dyrrachion eyaletinde bir muharebeyi kazanarak Zeta’nın bağımsızlığını ilan etmiştir. Michael’in sara hastalığı kötüleşmeye başladığında kardeşinin ölmekte olduğunu gören Orphanotrophos John konumunu koruyabilmek için Zoi’yi manastırdan çıkarak tahtını geri verme karşılığında Michael IV’in yeğeni Michael V’i olarak evlat edinmeye zorlandı. Michael IV doğal sebeplerle öleceği bir manastıra gönderilirken V. Michael babası kalafatçı olduğu için Kalaphates adı verilerek tahtın resmi mirasçısı ilan edildi. Michael imparator olduğu gibi Nisan 1042’de derhal Zoi’yi Prinkipo adasına sürgüne göndermek istedi. Ancak Konstantinopolis halkı ve kilisesi Zoe’yi gerçek hanedan çizgisini temsil ettiği için tercih edince bir halk ayaklanmasıyla Michael tahttan indirildi. Bizanslılar artık tahtı paylaşan iki yaşlı kadın Zoe ve Theodora tarafından yönetilmeye başlandı. Michael manastıra sürgüne gönderilmişse de bu hafif cezayı yeterli görmeye Zoi adamın kör edilmesi emrini de verdi. İki ay süren ortak saltanattan sonra Zoi, kendisine IX. Constantine Monomachos adlı eski bir sevgilisi ile evlendi ve iktidarı tamamen kocasına terk ettikten sekiz yıl sonra 72 yaşında öldü. Kendini beğenmiş bir kadın olan Zoi, ülke yönetimine çok az ilgi duymuşsa da Theodora otoritesi ve hükmetme kabiliyeti nedeniyle boşluğu doldurmuştur. Zengin arazi sahipleri için vergi indirimi sağlarken, kiliselere ve manastırlara cömertçe para dağıtması gibi sebepler yüzünden Zoi’nin yönetimi Bizans ekonomisi için bir felaket olarak görülmüştür.
Theodora Porphyrogenita
Theodora[13] Porphyrogenita veya Augusta Theodora (989-1056), Bizans imparatoru VIII. Constantine (1025-1028) ve Alypia Helena’nın en genç kızı olup, İmparatoriçe Zoi Porphyrogenita (980–1050) ve Eudocia’nın (978–?) hiç evlenmemiş kız kardeşiydi. Kız kardeş tarafından yıllarca kıskanıldığından, geri planda bırakılmasına ve bir manastırda yaşamasın rağmen, dolaylı etkisiyle kız kardeşi Zoi Porphyrogenita’ya yardım etmiş, ülke yönetimine yüksek bir ahlak anlayışı ile imparator ve yöneticilerin vatandaşlarının hayatını iyileştirme yükümlülüğü olduğuna dair bir inancı getirmeyi başarmıştır.Theodora, kız kardeşi Zoi (1050) ve eniştesi IX. Konstantin’in (1055) ölümünden sonra halkın isteğiyle manastırdan çıkarılarak imparatoriçe ilan edilmiş, 1055-57 arasında tek başına hüküm sürmüştür. General Nicephorus Bryennius’un yerine geçme girişimini engellemiş, soyluları kontrol etmiş, yönetimdeki suiistimalleri kontrol altına almıştır. Öldüğünde saygı duyulan ve sevilen bir imparatoriçe olan Theodra ile Makedon hanedanı da sona ermiştir.
III. Alexios Angelos
Alexius III Angelus[14] (1153-1211 Nicaea), askeri birliklerin desteğiyle Makedonya’daki Stagira’da yakaladıktan sonra kör edip, hapse attığı küçük kardeşi II.Isaac’i devirmiş ve Nisan
1195’te imparator ilan edilmişti. Alexius zayıf ve açgözlü bir imparator olup, yaptığı acımasız darbenin sonuçları feci olmuştur. Bizans’ın prestiji Balkanlarda büyük ölçüde azalmış, kayınpederi Stephen Prvovenčani’nden umduğu yardımı alamayınca Bulgarlara karşı yapılan 1195 ve 1196 seferleri yenilgiyle sonuçlanmıştır. Bulgar hükümdarı Kalojan, Konstantinopolis’in yerine Roma’da ki papanın üstünlüğünü kabul etmiştir. 1203’de Dördüncü Haçlı Seferi sırasında II. İsaac ve oğlu IV. Alexius tahta çıkarken başkenti terk eden III. Alexius toplayabildiği miktarda hazineyi yanına alarak Trakya’ya kaçmıştır. Tahtı yeniden elde etme girişimi başarısız olduktan sonra Yunanistan’ı dolaştı ve daha sonra Balkan Yarımadası’nın büyük bir bölümüne hâkim olan Montferratlı Boniface’a teslim oldu. Boniface bir süre sonra kaçak imparatoru korumaktan vazgeçince Alexius önce Epirus’ın despotu I. Michael’a sığındı ardından kayınpederi Theodore Lascaris’in Latinlere karşı kendi elinde tuttuğu, Küçük Asya’ya gitti. Konya Sultanı’na (Anadolu Selçukluları) sığınan Alexius, Theodore’nin tacını istedi ve arzusu reddedildiğinde kendisine karşı yürümüşse de 1211’de hasmına esir düşmüş ve öldüğü güne kadar kalacağı Nicaea’daki bir manastıra gönderilmiştir.
V. John Palaeologus
V. John Palaeologus[15] (18 Haziran 1332 Didymoteichon- 16 Şubat 1391, Konstantinopolis) Palaiologos hanedanından Bizans imparatoru (1341–91) olup, imparatorluğu kurtarma çabalarına rağmen, iç savaşla meşgul olunca Anadolu’da Osmanlı Türklerinin hâkimiyeti artmıştır. Babası III. Andronicus öldüğünde 9 yaşındaki John hükümdar olmak için çok ufaktı. III. Andronicusun kral naipliği konusunda annesi Anna Savoy ile başdanışman John Cantacuzenus arasında anlaşmazlık çıkınca ülke iç savaşa sürüklendi. Kazanan taraf Cantacuzenus olmuş ve 1347’de V. John ile birlikte ortak bir törenle taçlandırılmıştır. Cantacuzenus’un kızı Helen ile olan evliliğine rağmen John, Venedikliler ile Cantacuzenus’a karşı bir ittifak kurmuştur. Osmanlı Türkleri Gelibolu’yu işgal ederek Trakya’ya adım atarken dolayısıyla Konstantinopolis için tehdit olduğunda (1354) John, Bizans ve Latin kiliseleri arasındaki parçalanmayı durdurmayı teklif ederek Batı’ya yardım çağrısında bulunmuştur. Sırplarla ve Türklerle yapılan savaşlar, Bizans hazinesini boşalttıktan sonra John, 1369’da Venedik‘i ziyaret ettiğinde iflas etmiş bir borçlu olarak gözaltına alınmıştır.
Notlar
[1] Latince Flavius Phocas Augustus; Yunanca Φωκάς
[2] Latince Iostinianos; Yunanca Ιουστινιανός Β
[3] Bu yüzden Rinotmetos (Ρινότμητος) “Kesik burunlu” lakabıyla anılmıştır
[4] Yunanca Εἰρήνη ἡ Ἀθηναία
[5] Yunanca Εἰρήνη Σαρανταπήχαινα
[6] Yunanca Basilissa (βασίλισσα) ‘imparatoriçe’
[7] Yunanca Βασίλειος ὁ Μακεδών
[8]Yunanca Βασίλειος ὁ Βουλγαροκτόνος
[9] Yunanca Ανδρόνικος Αʹ Κομνηνός
[10] Antakyalı Maria, Bizans İmparatoru I. Manuel’in karısı. Antakyalı Konstans ile onun ilk kocası Antakyalı Raymond’ın kızıdır. Tek çocuğu, II. Aleksios, babası Manuil’den sonra 1180 yılında imparator olmuş, ancak sadece üç yıl sonra 14 yaşında ölmüştür.
[11] III. Béla Macaristan Kralı ve 1172–1196 yılları arası Hırvatistan Kralı. Bizans İmparatoru I. Manuil’in sarayında, Manuel’in oğlu doğana kadar, Bizans İmparatorluğu’nun gelecekteki imparatoru olacağı planıyla eğitim görmüştür. Béla, Macaristan’ın en güçlü ve döneminin en zengin hükümdarlarından biridir.
[12] Yunanca Ζωή “hayat”
[13] Yunanca Θεοδώρα
[14] Yunanca Ἀλέξιος Γ′ Ἄγγελος
[15] Yunanca Ίωάννης Ε’ Παλαιολόγος